Güneş Çocuklar Anaokulu’nda çocuğun var oluşu çok kıymetlidir. Var oluşsal istek ve arzusu bize yol gösterir.
Farklı öğrenme şekli ve mizacı olan çocuklarımızın ‘kendi’ olma yolunu desteklerken, sağlıklı, kendine güvenen, yaşamın içerisinde var oluşunu ortaya koyabilen, rezilyansı yüksek, mutlu bireyler yetiştirmek en büyük isteğimizdir.

Çocuğun ihtiyacı diyoruz. Biliş odaklı bir çocuğun önceliği , var oluşsal ihtiyacı duygusal bağ olmayacaktır.

Bu bağlamda çocuklarımızın mizacını bilmek yaşamsal motivasyon kaynağını bilmemizi, duygusal ihtiyaçlarına uygun dönüş vermemizi ve kendi olma yolunda desteklememize yardımcı olur.

Çocuklarımızın mizacını yani var oluşsal motivasyon kaynağını ağaç tohumuna benzetecek olursak; tohumu elma olan çocuğa çilek muamelesi yaparız.
Elmanın bakım ihtiyacı, büyüme ve gelişme özellikleri farklı, çileğin büyüme, gelişme ve meyve verme mevsimi farklıdır.

Çocuklarımızın var oluşunu ortaya koyabilmesine olanak sağlayarak, gelişmesine, kendi gibi büyümesine yardımcı olalım.

Şükran Güneş

Hep birlikte geçirdiğimiz bu zor süreçte evdeyiz.

Belirsizlik insanı korkutur,kaygılandırır. Tıpkı çocuk kimliğinde olduğu gibi anksiyeteye sokar.

Düşününce yaklaşık 1.5 aydır evdeyiz. Bu süreci biz yetişkinler zor tolere ederken,okul öncesi yavrularımızın algılaması ve anlamlandırması oldukça zordur.

Hepimizin bildiği gibi okulöncesi dönemde, çocuklar bilinçaltı kodlama yapar. Olayları bilinç düzeyinde hatırlayamaz ancak yaşadığı duyguyu unutmaz. Varsa kaygılarımızı bırakalım bundan yıllar sonra anlatıldığında bugünleri “evde ailemle sevgi ve güven dolu geçirmiştim ” diye hatırlasınlar.

Okul olarak bu bilinçle önceliğimiz çocukların bu süreçten duygusal olarak en az hasarla çıkmasıdır. Eğitim sistemimizin en önemli parçası  ‘Her çocuğun bireysel farklılığını göz önünde bulundurarak,neye ihtiyacı olduğunu anlamak‘. Tam da bu durduğumuz noktada hiç şüphe yok ki hepimiz anne baba olarak çocuklarımız için en iyisini düşünüyoruz, titizlikle davranıyoruz.

Evde kaldığımız bu günlerin bize nasıl iyi geleceği, ne şekilde katkı sağlayacağına bakalım. Tüm gün çocuklarımızla evde vakit geçirmeye alışkın olmayan bizler,(bir de çoğumuz evden çalışmaya devam ediyoruz),onlarla yeterince ilgilenemiyoruz diyerek kimi zaman suçluluk hissiyle de ‘aman sıkılmasınlar’ diyerek çeşitli faaliyetler yapıyoruz, yapması için ortam hazırlıyoruz. Ayrıca ev içerisinde okul ortamı, parklardaki oyun alanlarındaki gibi sosyal bir etkinlik ve oyun ortamı oluşturmamız mümkün değil. Geçirdiğimiz bugünler, hepimiz için daha önce deneyimlemediğimiz bir öğrenme süreci.

Birbirimizle konuşurken bile ‘çok sıkıldık artık evde’ diye anlatıyoruz. Aslında evde olmak değil bizleri sıkan ,alıştığımız sosyal hayatımızın olmaması. Oldukça hızlı yaşarken,iş,ev,seyahatler,arkadaş toplantıları,doğumgünleri,partiler,eğlenceler,düğünler,tatiller………. derken  kendimize bile vakit bulamayan bizler ne yapacağımızı şaşırdık.

Şaşırmayalım..

Çocuklarımızın etkinlik yapmasının,akademik açıdan gelişebilmesi için faaliyetler yapmasının,oyuncaklarla oynamasının yanı sıra ‘Sıkılmaya’ ihtiyacı var.

Biraz canı sıkılsın.

Sıkıldım diye yanınıza gelsin,lütfen hemen çözüm üretmeyin,üretmeyin ki kendi problemlerini çözme becerisi gelişsin,

Biraz canı sıkılsın ki, düşünme becerisi gelişsin, oyuncaksız, faaliyetsiz kendi kendisiyle vakit geçirebilsin, sabretmeyi öğrenebilsin,

Biraz canı sıkılsın ki yaratıcılığı gelişsin, oyuncakları,boyaları vb malzemeler dışında oyun oynamak için kendisi oyun kurabilsin,hikayeler üretebilsin.

Biraz canı sıkılsın ki teknolojik aletlerin yanı sıra kendini keşfedebilsin.

Mesela sıkılma saati yapın birlikte :))) Sizin de sıkılabildiğinizi ve sıkıldığınızda neler yaptığınızı görebilsin.

Sizler de bu süreçte onu yakından gözlemleyin.

Canı ne zaman sıkılıyor, sıkıldığında neler yapabiliyor,neler üretebiliyor doyasıya izleyin.

Çocukların içlerindeki heyecanı,öfkeyi,eğlenceli tarafı,yaratıcılığı kısacası duygularını fark etmek sizlere de onlara da iyi gelecektir.

İçinde bulunduğumuz şartlar bize başka başka duygular yaşatırken size ve sevdiklerinize iyi gelen tarafından yakalayın hayatı.

Birbirimize kocaman sarıldığımız,coşkuyla kucakladığımız o günü hepimiz sabırsızlıkla ve özlemle bekliyoruz.

Sevgiyle,sağlıcakla kalın.

Şükran GÜNEŞ

MİZAÇ TEMELLİ EĞİTİM YAKLAŞIMI 

MİZAÇ NEDİR?

Mizaç, doğuştan gelen, yaşam boyu değişmeyen, bireylerin kendine özgü algı,motivasyon,ihtiyaç ve en temel arayışlarını belirleyen psikolojik DNA’mızdır.

 

ÖĞRENCİLERİN MİZAÇ TİPLERİNİ NEDEN BİLMELİYİZ?

Öğrencinin mizaç tipini belirleyerek;

  • Davranışlarının altında yatan ana arayışı,
  • Yaşamdaki temel amacını,
  • Algısal önceliklerini,
  • Motivasyon kaynaklarını,
  • Olaylara bakış açısını,
  • Olası psikopatolojik eğilimlerini,
  • Mesleki eğilimlerini,
  • Uyumlu olabileceği akran olasılıklarını bilebiliriz.

Böylece öğrencilere mizaç tiplerine uygun eğitim almaları ve sosyal yaşam becerilerini nasıl kazanacakları konusunda rehberlik edebiliriz.

 

9 TİP MİZAÇ MODELİ

Dünyada ilk kez Türk araştırmacılar tarafından ortaya konmuş özgün bir mizaç modeli olan Dokuz Tip Mizaç Modeli (DTMM); bireysel farklılıkları mizaç kavramından çıkışla anlatan, bilimselliği geçerli ve güvenilir bir ölçekte kanıtlanmış, pratik ve uygulanabilir bir yaklaşımdır.

 

‘HER ÇOCUK FARKLIDIR, TIPKI PARMAK İZİ GİBİ…’

 

MİZAÇ TEMELLİ EĞİTİM YAKLAŞIMI

Eğitimde ortak amaç;öğrencileri sağlıklı, özgüvenli, mutlu ve başarılı bireyler olarak yetiştirmektir. Her öğrencinin mizaç tipindeki farklılıklardan dolayı yaşamdan beklenti, algı, arayış ve motivasyonları farklıdır.

DTM 1 KUSURSUZLUĞU ARAYAN MİZAÇ TİPİ

DTM 2 DUYGULARI HİSSETMEYİ ARAYAN MİZAÇ TİPİ

DTM 3 HAYRAN OLUNACAK KENDİLİK İMAJI ARAYAN MİZAÇ TİPİ

DTM 4 DUYGULARIN ANLAMINI ARAYAN MİZAÇ TİPİ

DTM 5 BİLGİNİN ANLAMINA ULAŞMAYI ARAYAN MİZAÇ TİPİ

DTM 6 ENTELLEKTÜEL DİNGİNLİK ARAYAN MİZAÇ TİPİ

DTM 7 KEŞFETMENİN HAZZINI ARAYAN MİZAÇ TİPİ

DTM 8 MUTLAK GÜÇ ARAYAN MİZAÇ TİPİ

DTM 9 DUYUMSAL-HAREKETSEL KONFOR ARAYAN MİZAÇ TİPİ

 

MİZAÇ TEMELLİ DİJİTAL REHBERLİK SİSTEMİ

Mizaç Temelli Dijital Rehberlik Sistemi (DRS)  Dokuz Tip Mizaç Modeli’ ni temel alan, okul öncesinden başlayıp lise sonuncu sınıfa kadar süren, eğitim paydaşlarının mizaç profillerini belirleyen ve bireye özgü raporlar sunabilen dijital rehberlik sistemidir.

Mizaç Temelli Dijital Rehberlik Sistemi; yönetici, rehber öğretmen, sınıf öğretmeni ve ebeveynlere her bir öğrenci için detaylı mizaç analiz raporları sunar. Bunun yanı sıra rehber öğretmen ve sınıf öğretmenlerine; öğrencilerin mizaç tipine özgü en uygun kişisel, eğitsel ve mesleki rehberlik yaklaşım önerileri verir.

Ayrıca Mizaç Temelli Dijital Rehberlik Sisteminde ;

»        Eğitim paydaşları kendi bireysel farklılıklarını bilmeye ve geliştirmeye odaklıdır.

»        Az zamanda çok öğrenciye etkili biçimde ulaşmak, tutarlı, doğru ve pratik  bir biçimde tanımak  mümkündür.

»        Dijital ortamda öğrenciye özgü, bütüncül bir kişisel, eğitsel, mesleki rehberlik yaklaşımı sunulur.

»        Öğrencilerin mizaç profilinde yer alan olumlu potansiyel özelliklerin ortaya çıkması sağlanır.

»        Öğrencilerin istenmeyen davranış eğilimleri öngörülerek, önleyici yaklaşım sergileme imkanı sunulur.

»        Öğretmenler, ebeveyn mizacını bilerek evdeki öğrencinin sağlıklı bir kişilik geliştirmesi adına evdeki ekosistemi doğru bir biçimde anlayabilir.

»        Öğretmen-öğrenci-veli-yönetici arasında mizaç üzerinden ortak ve güç bir dil sağlanır.

 

       Her Çocuğun FARKLI olduğunun FARKINDAYIZ. 

 

 

ÇOCUĞUNUZLA EVDE KALİTELİ ZAMAN GEÇİRMEK
Ebeveyn olarak belki de en keyifli ve faydalı görevlerimizden biri de çocuklarımıza zaman
ayırmaktır. Her aile kendi günlük akışı izin verdiği oranda çocuğuna zaman ayırmak, onunla birlikte
olmaktan keyif almak ister. Bazen tatiller, hafta sonları, yağmurlu günler, bayramlar gibi çocukların
evde daha uzun sure geçirdiği zamanlar ebeveynler için keyifli olduğu kadar zorlayıcı da olabilir.
Ebeveynler ve çocuklar keyifli zaman geçirmek isteseler de bazen bu keyifli zamanlarda bazı
zorluklarla karşılaşırlar. Kaliteli zaman geçirmek için ebeveynlerin bileceği birkaç ipucu çocuklarla
zaman geçirmeyi keyifli ve verimli kılabilir.
Kaliteli zaman ne demek?Ne demek değil?
Kaliteli zaman kavramı ebeveyn ve çocuğun arasındaki ilişkiyi besleyen, birlikte olmaktan
öncelikle keyif aldıkları zaman dilimidir. İki taraf da birlikte olmaktan keyif alırlar, bu sayede de
ilişkilerini beslerler. Kaliteli zaman uygulamalarında mutlaka bir etkinliğin yapılması şart değildir.
Bazen anne babalar çocuklarıyla sohbet ederek, gazete ve dergi okuyarak, kendi günlük
hayatlarından bahseden diyaloglar içersinde de kaliteli zaman geçirebilirler.
Kaliteli zaman için;
* Ebeveynin çocuklarıyla birlikte olmayı gerçekten istemesi ve bundan keyif alması çok önemlidir.
Aksi halde kaliteli zaman uygulaması her iki taraf için hayal kırıklığı ile sonuçlanabilir. Günlük
hayatın temposu, iş yoğunluğu ve stres gibi faktörler anne babaların kaliteli zamanı günün hangi
diliminde geçirecekleri konusunda kafa karıştırıcı olabilir.
* Buradaki ipucu, her ailenin keyif aldığı zaman dilimini bulabilmesidir. Kimi ebeveyn hemen işten
geldikten sonra çocuğuna zaman ayırmak isterken bazı aileler için sabah saatleri çok daha keyifli
olabilmektedir.
* Kaliteli zaman süresinden çok içeriği ile önemlidir. En az 20 dakika olmak üzere çocuklarla
geçirilecek süreye birlikte karar verebilirsiniz. Sürenin sonunda süreyi uzatmak isterseniz buna da
birlikte karar verebilirsiniz.
* Kaliteli zaman uygulamasını çocuğunuzla yaptığınız ek bir uygulama gibi yürütmek yerine günlük
hayatınızın akışı içine yerleştirebilirseniz, bir süre sonra siz de çocuklarınız da kaliteli zaman
uygulamasından keyif aldığınız kadar, onların duygusal ve sosyal gelişimlerine de katkıda
bulunabilirsiniz.
*Kaliteli zaman uygulamalarında iki ebeveynin de katılımı önemlidir. Eğer aynı anda olamıyorsa
bile, iki ebeveyn farklı zamanlarda bu uygulamayı yürütebilirler.
*Televizyon ve bilgisayar gibi seçenekleri kaliteli zaman uygulamalarında ikinci planda
tutabilirsiniz. Çünkü önemli olan karşılıklı bir iletişim ve paylaşım yaratabilmektir.
Kaliteli zaman geçirebilmek için;
Çocuğun yaşı, gelişimi,
Dönemsel ihtiyaçları,
İlgi alanları,
Sevdiği / sevmediği oyun, oyuncak ve etkinlikler
Günlük düzen akışı göz önünde bulundurulmalıdır. Beş yaşındayken sevdiği ve tercih ettiği oyun ve
oyuncaklar, ilerleyen yaşlarda değişebilir. Bunu bilmek hem çocuğun yaşına ait gelişimi destekler
hem de ebeveyn-çocuk arasındaki ilişkiyi yeniler.
Evde nasıl kaliteli zaman geçirebiliriz?
Aşağıda yer alan öneriler size evde kaliteli zaman diliminde yapılabilecek etkinlikler konusunda
küçük ipuçları verebilir. Ancak unutmamalıyız ki kaliteli zaman geçirmek, sadece oyun oynamak
veya etkinlik yapmak anlamına gelmemektedir. Birlikte yapacağınız sohbetler de çocuğunuz kaç
yaşında olursa olsun onun gelişimini besleyecektir.

Gazete- dergi- kitap: Gazete ve dergileri okumak kadar onlarla değişik etkinlikler yapmak da
oldukça keyiflidir. Resimler hakkında konuşmak, resimlerdeki insanlara konuşma balonları yazmak,
kendi gazetenizi yaratmak, evinizin gazetesini çıkarmak, dergilerde yer alan ilginç fotoğraflara yeni
başlıklar yaratmak çok keyifli olabilir.
Yemek saati: Yemek yemek bazen çocuklar için çok zevkli olmasa da her çocuk yemek yapmayı
sever. Sandviç malzemeleri hazırlayıp, bunlardan enfes bir sandviç yapmak, meyve salatası
hazırlamak, puding yapmak, minik bir tost partisi hazırlamak oldukça keyiflidir. Bunu yaparken
malzemeleri hazırlayabilir, işin yaratıcı kısmı için, havuç, zeytin, ketçap gibi malzemeleri kullanarak
değişik şekiller yaratabilirsiniz.
Alışveriş: Alışveriş etkinliğinin ilk bölümü bir alışveriş listesi hazırlamakla başlar. Hep birlikte
evde neyin eksik olduğu belirlenir, listeye not edilir. Belli bir miktar para ile markete gidilir ve
işbölümü yapılır. Mesela çocuklarınızdan süt ürünlerini almalarını isteyebilirsiniz.
Tamir zamanı: Evde bulunan her nesne çocuklar için oyuncak olabilir. Çocuklar da genelde
nesnelerin içinde ne olduğunu çok merak ederler. Bunun için yaşlarına ve becerilerine uygun olarak
kendi tamir çantalarını onlara hediye edebilir, evde bulunan minik tamirleri birlikte yapabilirsiniz.
Uydurmaca – Yaratmaca: Atmayıp da sakladığınız her şey bu oyuna katılabilir. Boncuklar,
düğmeler, alüminyum folyo, küçük kumaş parçaları çocuklarınızla yaratma gücünüzü ateşleyecektir.
Dilerseniz bir şehir inşa edebilir, dilerseniz bir eğlence parkı oluşturabilir veya bir uzay üssü
planlayabilirsiniz. Sizin de eğleneceğiniz kesin.
Kendi filmini çek: Film için kameraya her zaman gerek yok. Kartondan yapacağınız bir kamera ile
siz de çocuğunuz da etrafta gördüğünüz her şeyin filmini çekebilir, hayal gücünüzün sizi götürdüğü
yerlere gidebilirsiniz.
Bahçedeki bilim adamı: Artık bahçe bulmak zorlaştı belki ama küçük bir park da işimizi görebilir.
Küçük bir deftere toplanmış numuneleri yapıştırarak, yanına nerede nasıl bulduğunuzu yazarak veya
çizerek bir bilim adamının araştırmacı gözüne sahip olabilirsiniz.
Kutuda ne var?: Kutuya koyacağınız bir nesneyi 10 soru sorarak çocuklarınızın bulmasını
isteyebilirsiniz. Kim bilir belki sadece 3.soruda bulacaklar. Nesneyi bulmak için ilk seferde sizden
çok bilgi almaları gerekecek. Oyunu ikinci kez oynadığınızda inanın çok daha az soruya ihtiyaçları
olacak. Bu olmasa ne olurdu? Evinizden topladığınız 8-10 tane objeyi bir kutuya koyun. Mum, ataç,
bant, kalem kapağı gibi birçok nesne olabilir. Şimdi sıra şu soruyu sormakta: “bu …. olmasa ne
olurdu?” Yaratıcılığınızı kullanın ve nesnelere ikinci bir rol biçin.
Nerede acaba: Evinizin bir yerine bir nesne saklayın. Sonra bu nesneyi bulmaları için küçük
ipuçları hazırlayın; “senin odandaki ilk çekmecede bir bilmece var, onu bilirsen, bu seni ikinci
ipucuna götürecek” gibi. Bu şekilde vereceğiniz ipuçları ile evinizde minik bir dedektiflik oyunu
kurmuş olacaksınız.
Evde sergi: Evinizin bir bölümünü veya sadece bir duvarını çocuğunuzun yaptığı, resim, faaliyet,
etkinlik, maket gibi malzemeler için sergi salonu haline getirin. Birlikte serge davetiyeleri
hazırlayın, evinizde bir sergi açılışı yaparak, çocuğunuzun emeğini paylaşmasına imkân verin. Kim
bilir, belki sergideki ürünlere müşteri de çıkabilir.
Tüm bu oyunları oynarken unutmayın ki esas olan;
* Çocuğunuzla birlikte paylaşımda bulunabilmektir.
* Sizin de eğlenmeye çaba göstermenizdir.
* Duygularınızdan konuşmanız, nelerden keyif alıp almadığınıza dair birbirinize geri bildirim
vermenizdir.
* Hepsinden önemlisi çocuğunuzla birlikte zaman geçirmenin keyfini çıkarmaktır.

Her anne baba çocuğu için ‘’EN ‘’ leri ister.

En sağlıklı yiyecek,

En iyi giyecek,

En kaliteli eğitim,

En iyi aile,

En iyi sağlık hizmeti,

Çocuklar çok iyi gözlem yaparlar. Aile içinde kime neyi nasıl yaptıracağını çok iyi bilirler. Önce anne-baba sonra çevrelerindeki yakınları başta olmak üzere çevrelerindeki herkesi dikkatlice gözlemlerler. Çocuklar hangi isteğe kim nasıl cevap verir bilir ve isteğine karşılık olumsuz olursa anında bir B,C,D planı gerçekleştirebilirler; Kimi zaman ağlayarak, kimi zaman sevimlilik yaparak, kimi zaman da bağırarak…

Hangi yöntemin kimde işe yaradığını tespit eder ve o yolda ilerlerler. Bu durum başta olumlu gibi görünebilir ancak toplum içerisinde yaşam süresi ve etkileşimi arttıkça kişiye uygun davranmasının işe yaramadığını gören çocuk tahammül ve dayanıklılığını en alt düzeyde geliştirebilir. Bu nedenle, bu gerçekler ışığında çocuklarla iletişim kurarken doğal, kararlı ve kontrollü olmak gerekir.

Her çocuk doğumuyla birlikte kendine has fıtratıyla gelir. Her çocuk birbirinden farklı beceri ve yeteneklere sahiptir. Bunu çok iyi bildiğimiz halde bütün çocuklardan aynı düzeyde geri bildirim bekleriz.  Çocuğun varoluşuna saygı, ruhuna dokunmak en önemlisidir. Çocuğa bu doğrultuda davranmazsak, kendi varoluşunu ve kendi olmayı bırakır. Kendini geliştiremez. Kendisinden beklenen davranışları sergilemesi için ısrarcı olunursa, çocuğun gerçek kimliği, gerçek benliği ortaya çıkma fırsatı bulamaz.

Çocuktan beklenen ile çocuğun benliği arasında sıkışan çocuk ya hazır olmadan uçmaya kalkar, ya da kendi olmaktan vazgeçerek ebeveyn için yapar.

Bırakın çocuklarımız bizi de büyütsün.

 

Şükran Güneş

Kurucu

4 YAŞ İLE BİRLİKTE BİZİ NELER BEKLİYOR?

Anne ve baba için, onun bir birey olduğunu bilmek ve onu tanımaya çalışmak ilk adımdır.

  • Çocukları dinlemek, benim fikirlerim önemli mesajı verir ve çocuk değer gördüğünü hisseder.
  • Bir şeye ilk defa elini uzattığındaki ebeveyn tavrı çok önemlidir. Her ne ise incelediği aynı heyecan ve heves ile yaklaşırsanız, merak zekasını beslemeye çok büyük yardım etmiş olursunuz.
  • Çocukların ‘’KENDİ’’ gibi olabilmesi ‘’KENDİ’’gibi davranabilmesi için ona fırsat vermelisiniz. Çocukların yaptıklarını anlatırken onları övgülere boğarak “Anne babamı mutlu etmeliyim” duygusunu yaratıyoruz. Bir süre sonra kendi istediği için değil, övgü duyacağı için isteği dışında davranışlar sergilemesine sebep oluyoruz. “Kendin ol” mesajı verebilmek için olumlu ya da olumsuz kararlarına saygı gösterip neden olmaz ya da neden oluru anlatmak gerekir ki konu her ne olursa kendi fikrini size aktarabilsin.
  • Çocukların var oluşuna saygı göstererek yaklaşmalıyız. Çocuğun sorumluluklarını kendisinin yapmasına imkan tanımalıyız. Denesin,uğraşsın.  “Yanındayım, gözüm üstünde, yardıma ihtiyacın olduğunda buradayım” mesajı vermeliyiz.
  • Kendi başına bir işle uğraşırken çabasını görmeliyiz. Yardım istemeden yardım etmeyin ki kendisine ait başarısını çalmayalım.
  • Yaptığı faaliyete, etkinliğe, anlattığı konuya, oynadığı oyuna vb konulara değer verin ki özgüveni gelişsin, pekişsin.

Okulla birlikte özellikle 4 yaş grubunda bazı şeyler daha da iyi görünür, hissedilir hale gelir. Kendisini ifade etmesine fırsat verilmeli ve aile, okul ile el ele hareket etmeli ki çocuklar öğrenci kimliğini oluşturabilsin.

Şükran GÜNEŞ

Kurucu

 

Hiç Düşündünüz mü Psikologlar Neden Çocukluğumuza İner?

Gerçekten çok merak ediyorum kaç kişi düşünmüştür psikologlar neden çocukluğumuza iner?

Kim kaç yaşında olursa olsun psikoloğa , bir çocuk psikoloğuna ya da bir psikolog aile danışmanına ihtiyaç duyarsa, sohbet ve konuşulan konu her zaman günümüzden çocukluğumuza gider.  Neden çocukluğumuz?

Küçüklüğünü hatırlayan kaç kişi vardır?

Bebekliğinde yaşadığı olayı hatırlamayan insanoğlu yaşadığı duyguyu neden unutmuyor?

0-6 yaş döneminde bilinç altına kodlanan her duygu ileriki yaşamımızda benzer ya da aynı duyguyu yaşadığımızda bizim kodladığımız haliyle geri geliyor. Bebeklik döneminde güven, sevgi duygusu öncelikli anneyle eşleşmektedir.(Güven-Sevgi =Anne) Sevgi ve güven bağını doğru kuran çocuk büyüdükçe çevresine karşı da güven duygusunu pekiştirerek büyür. Ergenlik ve sonraki yaşlarda güvendiği birinden darbe alan her insan çok yıpranır. Nasıl böyle yapar diye hayıflanır. Ya da 6 yaşına kadar güven bağı sağlam oluşmamış çocuklar ileriki yaşlarında çevresindekilere karşı güvenmekte problem yaşar.

0-6 yaş döneminde anneyle başlayan 36 ayla pekişen güvenlik duygusu baba ile pekişmeye devam edecektir. Anne= Sevgi ve şefkat ,  Baba=Güç ve Güveni temsil edecektir. Örneğin; kız çocukları babasıyla güven duygusunu doğru kodladıysa ilerideki eş seçiminde çok büyük katkısı olacaktır. Ya da erkek çocukları için de anne aynı görevi üstelenecektir. Kızlar güveneceği, erkekler ise sevgi ve şefkat gördüğü bir eş seçmeye öncelik verecektir.

6 yaş ile başlayan ve artık bilinç üstüne geçilen süreç öncesinde yaşadığımız olaylarla ilgili kodlamalarımız bilinç altında kaydolur. Örneğin 4 yaşında bir çocuk anne-baba ayrılığı yaşadı. Bu ayrılıkla birlikte çok büyük bir endişe ve güven problemi  içine düştü. (Düzensiz görüşerek anneden uzun süre ya da babadan uzun süre ayrı kaldı) Çocuk bu yaşadığı güven eksikliği duygusunu anne ve ya babasının gidişiyle birlikte kodlayarak bilinçaltında tutmaya başlar. Her ne zaman güven duyması gereken bir durum yaşarsa, kodladığı güvensizlik ortaya çıkacaktır. 30 yaşına geldi ve evlenecek, eşine karşı güven problemi yaşayacaktır ve bu durumun bilinçaltı kodalamsından kaynaklandığını bilmeyerek kendince bahaneleri olacaktır.

Ya da 3 yaşında bir çocuk resim yapmak istiyor. Kağıt üzerinde karalamalar yapıyor. Yanında oturan babası gayet iyi niyetle gülümseyerek bu ne biçim resim ne çizdin şimdi burada diyebilir.  3 yaşındaki çocuk başarmak için uğraştığı, çabaladığı bir durumla ilgili en güvendiği babasının gülmesini utanç ve isteksizlik olarak kodlayacaktır. ( Ya da o an ne hissettiyse)  Aynı zamanda yaptığı resimde başarısız olduğunu düşünerek tekrar resim yapma isteği azalacaktır.  İleride 30 yaşına da gelse hissettiği o duygu ile ilgili bir olay yaşadığında işte bilinç altına kodladığı duyguyla hareket edecektir.

9 aylık bir bebek düşünün, annesi işe başlamış ve nasıl olsa anlamıyor diye bebeğine söylemeden anneanne,babaanne ya da bakıcıya bırakılıyor. Bebeğin en güvendiği varlık gidiyor habersizce. Bu süreç böyle devam edecektir. Aynı bebek 29 yaşına geldiği zaman bile en güvenmek istediği kişinin onu bırakıp gideceği hissini yaşayacaktır.

Güvenli bağlanma bebekle sürekli olarak ilgilenen ihtiyaçlarını karşılayan arasında başlayan ve bebekte güven duygusunu geliştiren çok güçlü bir bağdır.  Bebekler genellikle önce annesiyle güvenli bağlanmayı gerçekleştiriyor ve devamında kendisinin duygusal, fiziksel ihtiyaçlarını karşılayan babayla bağ kurma sürecini yaşıyor. Çocukların her dönemde ihtiyacı farklıdır. İhtiyaçları doğrultusunda davrandığımız takdirde çocukta güven duygusu oluşur ve beslenir. Beraberinde özgüven gelişir.  Her yeni gelişim döneminde de güvenlik duygusunu pekiştireceği ve üzerine başka duygular ekleyeceği bir süreç yaşayacaktır.

30 yaşında bir erkeğin kız arkadaşıyla ya da eşiyle yaşadığı iletişim sıkıntısını anlamaya çalışırken, 45 yaşında çocuklu bir kadının derdini dinlerken, 8 yaşında ilkokulda okuma yazma problemi ya da arkadaşlarıyla ilgili sosyal ortamda yaşadığı sıkıntıları anlamaya çalışırken,19 yaşında bir genç kız ergenlik çağında yaşadığı problemlerinden bahsederken hep ama hep çocukluğumuza ineriz.

0-6 yaş yaşamımızın en kıymetli sürecidir. Anneler ve babalar yaşı gereği davranış değişiklikleri hariç, çocuklarımızda gördüğümüz yemek yeme, uyku, sosyalleşme,  paylaşma problemleri,öfke krizleri, özgüven eksiklikleri gibi daha birçok sıkıntılı durumun sebebi de cevabı da sizde gizlidir.

 

Şükran GÜNEŞ

Kurucu

KARDEŞ KISKANÇLIĞINI ENGELLEMEK İÇİN NASIL DAVRANMALIYIZ?

Anne ve babaların bilmeleri gereken en önemli şey kardeş kıskançlığının evrensel ve doğal bir duygu olduğudur. Çocuğu bir duygusundan dolayı suçlamak, yargılamak ve cezalandırmak son derece yanlıştır.

Çocuğun kardeşini, büyük ve değişmez bir mutluluk içinde kabul etmesini beklemek doğru değildir. Öncelikle aile doğumdan önce kardeşi olacağını çocukla paylaşmalı ve yeni düzen için bazı değişikliklerde bulunmalıdır. Kardeşle beraber evdeki düzen farklılaşsa da, ebeveynlerinin ona olan duygularının hiçbir zaman değişmeyeceği anlatılmalıdır.

Bebek için seçilen isimde ve eşyalarda çocuğun fikri alınarak aile bütünlüğü vurgulanmalıdır. Çocuğun alışık olduğu ev düzeni mümkün olduğunca korunmalıdır.

Anne hamilelik, doğum ve sonra da bebeğin bakımıyla daha fazla meşgul olacağından ailede başka bir kişi mesela baba, doğumdan önce çocuğun yaşamsal rutinlerini üstlenmelidir. Örneğin parka gitme, yemek saati gibi…

Çocuk bebeğe zarar veriyorsa, aşırı tepki göstermeden çocuğa net ama sert olmayan bir uyarıda bulunulmalıdır. Yeterince net sınır koyamayan veya büyük çocuğuna karşı suçluluk hisseden ebeveynler bebeğin zarar görmesine sebebiyet verebilirler. Çocuğa bebeğin daha çok küçük olduğu ve henüz kendi gereksinimlerini karşılayamadığı anlatılmalıdır.

Çocuğun kardeşi doğduktan sonra  “Artık sen ablasın, sen abisin” gibi cümleler kurulmamalı, onunda bir çocuk olduğu unutulmamalıdır.

Kardeşler arasında kıskançlık hissedildiğinde onları birbirinden uzaklaştıracak değil, yakınlaştıracak ortamlar yaratılması ve fiziksel şiddet şiddet olmadığı sürece kardeşlerin arasına anne ve babanın girmemesi daha uygun olacaktır.

Anne ve baba yeni kardeşe övgü dolu cümleler kurmamalı, ayrıca çocuklar arasında ayrımcı cümleler kullanmamalıdır. Örneğin “O daha zeki sen geç anlıyorsun, senin derslerin kötü, sen zaten hep böylesin” gibi cümleler çocukları birbirinden uzaklaştırır ve kardeş kıskançlığı hayatları boyunca devam edebilir.

Çocuğun durumu düşünüldüğünden daha kötüyse mutlaka bir Çocuk Psikoloğu ile görüşülmelidir.

NE YAPMALISINIZ?

Bebeğinizin eve gelmesinden daha önce çocuğunuzu süreçle ilgili olarak hazırlamalısınız. Sonuç olarak evde yeni ve farklı bir dönem başlayacaktır. Büyük kardeşin yeni duruma alışması mutlaka biraz sıkıntılı, yorucu ve zaman alacaktır. Öncelikle sevildiğinden emin olma süreci başlayacaktır. Bu konuda hem sizin hem eşinizin hem de aile büyüklerinin son derece hassas davranması şarttır. Bütün bunlarla beraber bazı ipuçlarını hatırlamanızda fayda var.

Öncelikle hamilelik döneminizde ve sonrasında büyük çocuğunuza ilgili davranmayı ve dokunmayı, konuşarak, paylaşarak bolca zaman ayırarak sevgi göstermeyi ihmal etmeyin. BU hediye almak, para harcamak demek değildir.

Büyük çocuğunuza, kardeşini çok seveceği şeklinde duygusal yönlendirmelerdeki mesajlar vermekten kaçınmalısınız. Çocuğunuz zaman geçtikçe, kardeşiyle vakit geçirdikçe sevgisi de gelişecektir.

Kardeşinin bakımı konusunda, ona ninni söylemek, biberonunu tutmak, bezini getirmek, banyosunda su dökmek gibi faaliyetlerde mutlaka çocuğunuza da görev verin.

Bebeğin doğumu ve hamilelik süreci zaten son derece kafa karıştırıcı bir düzen değişikliğidir. Dolayısıyla başka bir değişikliğe gidilmemeli.

Bebekle ve kendisiyle ilgili fiziksel karşılaştırmaları asla yapmayın, “Bak kardeşin ne kadar çirkin, onu geri verelim mi? Onu başkaları alsın mı?” gibi cümleler kesinlikle kurmayın.

Alınacak malzemeleri ve bebeğin ismini birlikte konuşmanız, onunda fikrini almanız ve hatta mümkünse alışverişe birlikte çıkmanız çok önemlidir.

Çocuğunuzla konuşarak duygularını anlamaya çalışmanız gerekir. Ancak bu şekilde kardeşi hakkında ki düşüncelerini anlayabilir ve önceden bazı tedbirler alabilirsiniz.

Çocuğunuz anlattığı hiçbir duygu ya da düşünceyi kınamadan, eleştirmeden ve kızmadan onu anlamaya çalışmanız en sağlıklı tutum olacaktır.

Sonuç olarak kardeşler arasında oluşacak sevginin ve yardımlaşmanın temeli sağlıklı aile tutumlarıyla inşa edilebilir. İlk aylarda bazı sorunların olması normaldir. Sevgi ve ilgi dolu bir aile ortamıyla aşılamayacak sorun yoktur.

 

Şükran GÜNEŞ

Kurucu

Çocuklarımız doğduğu gün itibari ile her gün yeni yeni bilgiler öğrenirken bizlere de öğretiyor. 18 ayına kadar anne ile bir bütün olduğunu sanan minikler 18 ayla bağlanma sürecini bitirip anneden ayrılma ve merak sürecine giriyor. Her şeyi ama her şeyi merak ediyor. Bu zamanlarda her anneden duyarsınız’’mutfak dolaplarını karıştırıyor, çekmeceleri açıyor vb.  İşte bu merak süreci önce evi keşfederek başlar. Merakını gidermezsek, yönlendirip sınırlandırmazsak bir sonraki aşamada tabak çanakların yerde gezdiği, oda  oda taşındığı bir süreç bizi bekliyor olacak. Örneğin; mutfak dolabını açıyor, tatlım aç bakalım orada ne var diyerek birlikte dolabın içerisindeki nesneleri gösterip anlatıp kapatmak gerekiyor. Bunlar mutfağın dolabı ve eşyaları burada kalmalı gibi cevaplarla dolapların ve eşyaların oyun aracı olmadığı mesajını alacaktır. Tekrarlayıp ısrarcı olabilir. Aynı şekilde cevaplar vererek belli bir süre sonra bırakacağını göreceksiniz. (çocuklar o an odaklı oldukları bilgisiyle alan değişimi de ısrarını sonlandırmak için kullanılabilir.

Bu süreçle bir bakmışsınız 24 aya gelmişsiniz. İşte farklı bir süreç daha başlıyor. Benlik ego tavan yapmış. Ben yaparım, her şey benim, her şeyi ben yapabilirim zamanı gelmiş bileJ  2 yaş sendromu denen aslında çocuğun hayatta ben de varım dediği süreçtir. Bu aşamada sınırları net koymak çok önemlidir. Güvenlik alanını ihlal etmeden yapmak istediklerine izin verilebilir. Ben derken aynı zamanda özgüven geliştirmeyi bir üst aşamaya taşıyor. Olumlu her davranışını görün ve pekiştirin ki yapabilirim duygusu beslensin. Örneğin; çoraplarını, ayakkabısını kendisi giyip çıkarmak isteyecektir. Çıkarmak her zaman daha kolaydır. Çıkarmasına izin verip, tatlım çoraplarını muhteşem bir şekilde çıkardın tebrik ederim diyerek cesaretlendirmek yapabilirliğini desteklemek, pekiştirmek gerekir. Bir işi yarım bırakmasına müsaade etmeyin mümkün olduğunca, bitirmesine özen gösterin lütfen. Sabırla bekleyip yardıma ihtiyacı olduğunda, istediğin zaman yardım isteyebilirsin diyerek yanında olduğunuzu gösterin.

3 yaşla birlikte farklı bir süreç daha katılır aramıza. Çevreye ilgi alaka artar. Kendi başına yapabildikleri ve kişisel istekleri çoğalır. Aslına bakarsanız bunlar bir bütün, keskin hatlarla ayrılmasa da belli dönemlerde yaş ve aylarına uygun tavır ve davranışlar eklenir her yeni gün.  Örneğin 3 yaşla belirgin olarak kendi karar verme isteği artar. Sınırları siz belirleyin, önüne en az üç seçenek sunun kendisi karar versin. Örneğin; uyku saatine siz karar verin ancak hangi pijamasını giyeceğine o karar versin. Yemek saatini siz belirleyin yemeklerdeki seçeneklerden hangisini yiyeceğine kendisi karar versin.

Kurallar, sınırlar güvenlik çemberimizdir. Güvenlik çocuklarda en önemli öncelikli duygulardan biridir. Devamlı uygulayacağınız birkaç temel kural koymaya çalışın. ‘’ Biz her zaman masa başında yemek yeriz’’ gibi. Kurallar ve sınırlarla güven duygusu pekişecektir.  Modelleme ile öğrendikleri bu uzun süreçte yapmasını istediği her davranışı önce siz yapın lütfen, örnek olun . Teşekkür edin, rica edin, lütfen ile konuşun. Ona karşı bu tutumunuz onun varoluşuna saygınızı ve bir birey olarak evde değer gördüğünü hissettirecektir.

Sınırlar kendimiz olma ve varoluşumuzu korumak için en önemli özelliklerden biridir. El alem ne derciliğin bittiği noktadır.

Şükran GÜNEŞ

Kurucu

İNFLUENZA ( GRİP)

Grip; mevsimsel seyreden ve insandan insana bulaşan bir solunum yolu hastalığıdır. Hastalığın etkeni, İnfluenza  adı verilen bir virüstür. Virüs; A,B ve C olarak adlandırılan 3 tipe ayrılır. Salgınlara neden olan genellikle İnfluenza A virüsüdür. Bu virüsün insanda en sık hastalık yapan alt tipleri, H1N1 (domuz gribi) ve H3N2’dir. İnsandan başka kuş,domuz,at,deniz memelileri, sansargiller gibi hayvanlarda da enfeksiyon yapar. İnfluenza B ve C de alt tip yoktur.

İnfluenza virüsü, sık olarak yapısal değişim göstermekte ve her değişimden sonra farklı bir virüs şeklini almaktadır. BU nedenle, geçirilen her bir grip hastalığı farklı bir virüs ile oluşmakta ve kişide yalnızca o virüse karşı bağışıklık oluşmaktadır. Son yıllardaki uluslar arası epidemiyolojik bilgilere göre virüs, kış aylarında 6-8 haftalık bir süreçte etkili olmaktadır. Salgının başlama zamanı ve süresi hemen her yıl değişmekle birlikte, ülkemizde genellikle aralık ayından nisan ayına kadar farklı tip virüslerin neden olduğu salgınlara tanık olmaktayız.

İnfluenza virüsü; en sıklıkla enfekte kişinin öksürme, hapşırma ve hatta konuşması ile ortama saçılan damlacıklar yoluyla insandan insana bulaşmaktadır. Ayrıca, hasta kişinin virüs içeren salgılarıyla dokunduğu yüzeylere de virüs bulaşabilmekte, dolayısıyla buralardan kontamine (bulaşmak)olmuş elini ağız, göz ve burnuna götüren kişilerde de hastalık ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle ofis ortamları, kreşler, okullar, camiler, kışlalar, toplu taşıma araçları, uçak yolculukları, yaşlı bakım evleri, AVM’ler, çocuk oyun alanları, kalabalık hastane ortamları gibi birçok kişinin birbiriyle temasta bulunduğu kapalı ortamlarda virüs, hem hava hem de temas yolu ile yayılabilmektedir. Enfeksiyona yakalanma oranı, erişkinlerle karşılaştırıldığında çocuklarda daha yüksektir. Okul öncesi ve okul çağı çocuklarda hastalığa yakalanma oranının yüksek olması, hastalığın toplumda yayılmasında rol oynayan en önemli faktörlerden  biridir.

Bulaştırıcılık, hastalık belirtileri başlamadan bir gün önce başlayıp hastalığın yedinci gününe kadar sürer. Çocuklarda bulaştırıcılık on günden daha fazla olabilir ve küçük çocuklar hastalanmadan önce birkaç gün boyunca virüsü yayabilirler.

Klinik Belirtiler:

Ani olarak başlayan 39°C ve üzerinde ateş, kas ve eklem ağrıları, şiddetli halsizlik, bitkinlik, üşüme –titreme, baş ağrısı, boğaz ağrısı, burun akıntısı ve kuru öksürük gibi belirtilerle karakterize olan bu hastalık, hızlıca yayılarak salgınlara sebep olmaktadır. Çocuklarda bu belirtilere ek olarak bulantı, kusma, ishal ve kulak ağrısı da görülebilmektedir.

Çocuklarda griple beraber solunum sıkıntısı, huzursuzluk, bilinç bulanıklığı, morarma, aşırı sıvı kaybı, baş dönmesi, uykuya meyilli olma ya da uyaranlara cevap verememe gibi durumlarda endişelenmeli ve hiç vakit kaybetmeden en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.

Çoğu kişide basit bir şekilde seyreden hastalık, kimi zaman da ölümcül sonuçlanabilmektedir. Risk grubu dediğimiz, yaşlılar, hamileler, küçük çocuklar, kronik hastalığı (astım, bağışıklık sorunu, kalp hastalığı, şeker hastalığı, kronik böbrek hastalığı, kanser) olanlarda hastalık ağır ve ölümcül seyredebilir.

Mevsimsel salgınlar sırasında dünya çapında yaklaşık 500 milyon kişi hastalığa yakalanmakta, bu hastalardan 3-5 milyon ağır hastalık sebebiyle hastaneye yatmaktadır. Grip basit bir hastalık gibi görünmekle birlikte kalp, beyin, kulak, kas, akciğer ve böbrek enfeksiyonlarına yol açabilmektedir. Sağlıklı erişkinlerde ölüm oranı 2/100.000’dir. BU oranı, kalp-damar hastalığı olanlarda 52 kat, akciğer hastalığı olanlarda 120 kat, kalp-damar hastalığı ve diyabeti olanlarda 241 kat artmaktadır.

Teşhis:

Erken teşhis çok önemlidir. Günümüzde basit bir burun sürüntüsü testinden influenza virüsü saptanabilmektedir.

Tedavi:

Hasta olan kişi vakit kaybetmeden mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. Tedavide yatak istirahatı, bol sıvı alımı, iyi beslenme, ateş düşürücü ve ağrı kesici ilaçlar gibi destekleyici tedavi yöntemlerinin yanı sıra şiddetli belirtileri olan hastalarda damardan sıvı tedavileri gerekebilir.

Grip tedavisinde bakteriyel komplikasyonlar (akciğer, kulak, sinüs enfeksiyonları gibi) gelişmediği sürece antibiyotik tedavisinin yeri yoktur. Grip, çoğu kişide herhangi bir ilaç almadan yaklaşık bir haftada iyileşirken, risk grubu planında ağır seyredebilmektedir. Doktor kontrolünde, belirtiler ortaya çıktıktan sonraki ilk 48 saate antiviral ilaçlara başlanması çok önemlidir. BU antiviral ilaçların da tıpkı antibiyotiklerde olduğu gibi bilinçsiz kullanımının dirence yol açabileceği unutulmamalıdır.

Korunma:

İnfluenza Tip C,A ve B ye göre çok nadir görüldüğünden mevsimsel grip aşıları A ve B tipi virüslere yönelik hazırlanır. Dünyada uzun süredir kullanılmakta olan grip aşıları ile %50-%90 arasında bir koruyuculuk sağlanmakta, riskli kişilerde gelişebilecek komplikasyonlar (örneğin, ağır akciğer infeksiyonları) büyük oranda önlenebilmektedir. Grip virüsü her yıl değişime uğradığı için aşılamanın da her yıl tekrarlanması gerekmektedir.

Aşılama için en uygun zaman Ekim-Kasım aylarıdır. Aşı yapıldıktan 2 hafta sonra koruyuculuk gelişir. Grip aşısı, influenza dışındaki diğer virüslerin sebep olduğu hastalıkları önlemez.

Diğer önlemler:

Aşılamanın yanı sıra el hijyeninin sağlanması, genel sağlık önlemlerine (beslenme, fiziksel aktivite ve uyku düzeni) dikkat edilmesi, kalabalık ortamlar ve hasta kişilerden uzak durulması da hastalıktan korunmada önemlidir. Hasta kişiyle aradaki mesafenin 1 metreden az olması bir bulaşma nedenidir. Bu nedenle gripli olanlarla öpüşme ve tokalaşma yapılmamalıdır. Hasta olan bireyler maske takmalı ve hastalıları geçinceye kadar toplu yaşam alanlarından uzak durmalıdırlar.

Uzm.Dr. Filiz ŞENER

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

 

To Top